senin
-akşamında yatıp kuşluğunda kalktığın-
günlerinin gecesi ne olur ki
ayaklarını mutlu düşlerin koynuna uzattığın
bu sarhoş kent geceleri ötesinden
baykuş sesleri sıcaklığında
bir yarasa uçar ya bakır aylar berisinden
işte bu kör sevgiler elleriyle
iki damla hasret bırakıldı mı yastığına
değdi mi kirpiklerine
emine
* * *
senin bilmediğin
bu sevgiyi -biz
dostluğun yarasa gözlerine sığındığı yalnızlıklarda
yokluğunla kardık hasretinle pişirdik
yüreğimiz burkula burkula
taşlaştığımız hiçleştiğimiz akşamlarda
gelmeyeceğini bile bile
seni bekledik –umutlu
emine
* * *
ama diyelim ki geldin
bilmediğin gecelerin de ötesinden
ayakların vefasız yıllara takıla takıla
kör sevgiler rotasında çakır gözlerin
bakır tepsi anadolu ayları altında
geldin diyelim
–dokuz doğurduğumuz o eski akşamlara
unutabilir miyiz bir kötü düşcesine geçmişi
bu sebil olan altın yıllardan sonra
ayaklarının taşıyamadığı prangalarla
ha gelmişsin ha gelmemişsin
değer mi cekeceğin yorgunluğa
tamam da
öbür tarafta
altın gümüş bakır yılları
yaşayamadıksa da seninle
yanında ölmek de bir teselli
ben buna çoktan razıyım
yeter ki gel emine
* * *