bu kent de
-senin gibi
vefadan paysız ve sevgiden unutulmuş –
güldürmeyecek bizi
mutluluğa ereceğimiz yalan
bir yastığa baş koyacağımız şüpheli
gel kaçalım
-ulu sevgilere
– umursuz
bu bakır aylar altından
* * *
geliver şöyle bir akşam üstü
dikleşen ayak izleri üstünden
kaçalım gel
sen soğukluğundan ben yalnızlığımdan
ganj nehrinde yıkanmış budistler gibi
yüreğimizde melekten bir umut
beynimizde iblisten bir soru
kaçalım hadi
bükülüp giden yollar üstünden
unutulmuş kentlere doğru
* * *
gel kaçalım
varsın şeddatın cennetine almasınlar bizi
karunun hazinelerinden bir pul
irem bağından bir gül vermesinler bize
babilde büyücülerin şerrine uğramak
hem de harut ve maruta inat
yetmezmiş gibi –bir fransız köyünde
büyücü bilinip yakılmak
pahasına bile olsa
yine de kaçalım biz
unutma -unutma ki kaf dağı masallara bürünmede
anka kuşları avlanmakta bir bir
gülen ayvası ağlayan narıyla
gerçeği yarılamak üzereyiz
bozulmak yolunda bu mutlu sihir
ayaklarımız çarpmaya başladı yokluklara yalanlara
parçalanmamıza az kaldı
bu eski şarkılarla bu eski sazlarla
başa çıkmak mümkün mü yalnız başına
kaçalım hadi
geceden göç eden yıldızlarla
evren dışına
* * *